28 Aralık 2014 Pazar

UYDURMACA PASTA :)

Yeni yıl geldi,çattı ve ben 2014 den hiç bir şey anlamadım desem yeridir.Ben yine her zaman ki gibi zamandan şikayetçiyim ne hızlı geçiyor günler,aylar,yıllar... :) neyse bizde sağlık,huzur,başarı dileyelim.Bu aralar yine yeniden pastalara sarıldım hem çok fazla yapıyorum hem çok fazla yiyorum(umarım daha sonra bu yüzden sıkıntıya düşmem:) ).Geçenlerde TİRAMİSU yapayım dedim de o bana biraz ağır geliyor içindeki nescafe,kakaolu kek vb,bende kendi kafamdan uydurmaca TİRAMİSU yaptım:) ama çok lezzetli oldu ve sizlerle paylaşayım dedim.
                                        MALZEMELER:   Bir adet hazır sade kek ,2/5 su bardağı süt,3 yemek kaşığı un,3 yemek kaşığı şeker bu malzemeler pişirilip muhallebi kıvamın gelecek ve az soğuduktan sonra 1 paket labne peynir içine atılır ve iyice karıştırılır.Keki ıslatmak içinse sütlü nescafe.                                                                                 YAPILIŞI: Kekin ilk tabakasını sütlü nescafe ile ıslatılır ve yapılan malzeme bolca sürülür,aynı işlem üst tabaka içinde yapılır,en son olarak da kakao serpilir.                                                                                                                             AFİYETLE :)    

19 Aralık 2014 Cuma

Anne olmak eskiden daha mı kolaydı ?

BALIM :)
Bugünün anneleri olarak dönüp kendi çocuğumuza baktığımızda: o zamanlar her şey daha mı kolaydı diye soruyoruz...Biz çocukken her şey çok farklıydı...Biliyorsunuz!Bir nesilde hayat  nasıl bu kadar değişti diye analiz etmek zor.Bakın nelerin farklı olduğuna dair küçük bir liste:                                                                                                                                                                                 Bebek bakıcıları:Eskiden bebek bakıcısına ihtiyaç yok muydu?Çocuklar yetişkinlerle birlikte düğünlere,tatillere,misafirliğe kısacası yetişkinlerin gittiği her yere giderlerdi.Eğer gelemeyecekleri bir yer varsa o zaman da anneanne, babaanne gibi faktörler devreye girerdi.Ben çocukken tanıdığım kimsenin çocuk bakıcı yoktu.Şimdi neredeyse herkesin var...Biz mi beceriksizleştik,annelerimiz mi çok yetenekliydi?                                                                                                                                 Oto koltuğu mu ?:Eskiden ailelerin güvenlik önlemi olarak gördüğü çocuklarını arka koltuğa oturtmaktı.Şimdi ise çocuk oto koltuğu kullanmayan ailelere canavar gözüyle bakıyoruz.Bu konuda tartışmaya gerek yok:çocukların trafikteki güvenliği konusunda önceki nesillerden öndeyiz.                                                                                                                                                                                                           Çocuğu eğlendirmek:Çocukları eğlendirmek diye bir kavram biz çocukken yoktu.Çocukların diğer çocuklarla eğlenmesi gerekirdi.Annelerimiz bizimle kaliteli,kalitesiz zaman geçirmek gibi endişelere sahip değillerdi.Zaman bir şekilde geçerdi ve aileden hiç bir yetişkin çocukları eğlenmesi gerektiğini düşünmezdi.                                                                                                                                                 Sigara:Çocukluk resimlerime baktığımda ortam genelde dumanaltı.Etrafta çocuk var mi,yok mu,sigara dumanı çocuğa zararlı mı,değil mı,diye bir endişe yok.Bu bilginin eksiliği beni hayrete düşürse de arkadaşlarımında da aynı durumun olduğunu görmek içimi rahatlatıyor.O zamanlar çocukları dumanla zehirlemek normalmiş.(Şehirlerarası otobüslerde,uçaklarda  bile sigara içildiğini hatırlayın...)                                                                                                                                               Çocuk sayısı:Biz çocukken kardeşi olmayan çocuk pek yoktu.Ailesinde bir eksiklik ya da ekstra kötü bir tarihçesi olmayan herkes en az iki,çoğunlukla da daha çok kardeşti...Şimdi tek çocuklu aile olmak gayet normal...2 çocuktan fazla düşünene ise deli gözüyle bakıyoruz.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                          Oyuncaklar,kıyafetler toksik değil:O zamanlar Çin bütün dünyaya oyuncak göndermiyordu herhalde;zaten az olan oyuncakçılarda ya da çocuk kıyafeti satan yerlerdeki ürünler şimdiye göre tertemizdi, ya da toksik madde barındırma ihtimalleri üzerine düşünmek akıllara gelmiyordu.                                                                                                                                                                                                      Sokak özgürlüğü:O zaman şehir mi daha sakindi,aileler mi çocuklarına daha çok güveniyorlardı,mahalledeki taşkınlık oranı mı daha yüksekti bilmiyorum lakin ben bütün çocukluğumu sokakta oynayarak geçirdim.Mahalle arkadaşlarımla çeşitli top ya da taş oyunları oynar,akşam olup eve gelip hemen sızardık...Şimdi bizim çocuklarımızın ancak bol güvenlikli sitelerde oturuyorlarsa böyle bir özgürlükleri olabilir.

14 Aralık 2014 Pazar

KİME #ANNEDENİR ?

Gün içinde marketten alınacaklar, işte acilen takip edilecekler, evde organize edilecek çekmeceler, hafta sonu gidilecek etkinlikler gibi aynı anda ele alındığında bir erkeğe sistem kapattırabilecek listelere,
=Garson boy bir paltonun iki düğmesini kavuşturmak isteyen, erkek sesinin“Hava güzel yahu” salvosuyla geri çekilen, sonra hastalanan meleğe gece gündüz, üstelik de uykusuz bakabilen ellere,
=Aç kalsa da çocuğu yedi diye şarjı dolan hibrite,
=Yürüme acemisi adımlar çarpmasın diye ellerden tampon olmuş masa köşelerine,
=O illet trafik illa’ sıkışacağından, arka koltukta bağlanmış ve kuşkusuz ağlayan bebeğe güftelenmiş nağmelere,
=“Aman çok televizyon seyretmesin” diye netten özenle araştırılıp alınan çocuk kitaplarına, adam olacak ressamı muştulayan aktivite kutularına,
=Miniği üşümesin diye esen yele kalkan olmuş, bir kendine güneş kremi sürmeyi unutmuş plajdaki sırta,
=Akşama pişecek yemeğin listeden, sonra market alışverişinden, sonra da mutfak tezgahından geçen üretim hattına,
=Asansörde aceleyle sürülen ruja,
=Nasıl olup da toplandığı anlaşılmayan ortalığa,
=Okuldan dönüş saatinde kendini mutluluk kokusu olarak bulan vanilya ve hamura,  
=Düzen ruhu sahibine geçsin diye özenle katlanmış çocuk boy t-shirt kollarına,
=Tamirciyle buluşan musluğa, tıkanan mutfak lavabosuna,
=Armatürü ışıldayan ve lavanta kokan banyoya,
=Doğumhanenin sancılı ve eğreti çatalında hayatının aşkıyla tanışan bir çift bacağa,

Telefonda patronu, annesi ya da kocasıyla konuşur ve hatta iş hallederken içerideki odaya da pür dikkat kesilmiş kulağa, #annedenir dostum.

Gördüysen birini, aşk dolu bir öpücük kondur yorulmak bilmeyen yanağına. İhtimal ki, sahip oldukları aklına gelmiş ve solgun yüzü çoktan kavuşmuştur aydınlığa.


6 Aralık 2014 Cumartesi

İNANAMIYORUM

Geçen akşam mutfağı topluyorum. Babaları yok. Neredeydi acaba. Unutmuşum. Çocuklar içeride oyun oynuyor. Oğlan
yanıma geldi: “Anneciğim, yatağını dağıtabilir miyim?” dedi. Bizim evin klasik sorusudur bu. Yatma vaktinden önce
yatağımı dağıtmalarına izin veriyorum. Önceden gündüz de dağıtırlardı. Uzun süredir sadece gece dağıtımına izin var.
Böylece hem benim sinirlerim daha az yıpranıyor hem de onlar yatak dağıtma mutluluğundan geri kalmıyorlar. Bir de tabi
son enerjileri de çıkıyor, gece çabuk sızıyorlar.
“Evet,” dedim. “Hava kadardı, yatma saati yaklaştı, artık dağıtabilirsiniz.” Sevinçle fırladı içeri. “Kardeşiiiiiimmm, annemin
yatağını dağıtabilirmişiz.” Çığlıklarla yatağa koştular. Çocuk milleti garip bir şey, yıllardır değişmeyen rutinimiz bu ama hâlâ
her yatağımı dağıtışta, üzerinde her zıplayışta böyle neşe doluyorlar. Birkaç kere ben de denedim, zevkli harbi de bi esprisi
yok yani her gece her gece. Bal yiyen baldan usanır ama yatak dağıtmaktan usanmıyor benim veletler bir türlü. Tuhaf.
İkisi bir tepiniyorlar yatakta. Mutfaktan duyuyorum ben de. Yorgan yastık birbirine girmiştir yine. Hatta nevresimin içine
de giriyorlar. Mutlulukla bağırış çağırış. Zıp zıp zıp faslı başladı. Demek ki canı çıktı yatağın. Dağıtılmadık bir yeri kalmadı.
Şimdi de üzerinde tepiniyorlar. Neşeyle, kahkahalarla.
O sırada hiç olmadık bir şey oldu. Bir tangırtu tungurtu. Oğlan felaket bir şekilde ağlamaya başladı. Belli ki canı çok yandı.
Kız çığlıklarla beni çağırıyor. Hemen içeri gittim tabi.
Efendim, oğlan yatağın başına çıkıp oradan yatağa atlarken dengesini kaybetmiş, bacağı duvarla yatak başı arasına girmiş.
Baldırının iç kısmı küçük parmağım kadar soyulmuş. Hani eskilerin “E şeytan burnuna ossurdu tabi o kadar harekete,”
dediği durum var ya. Aynen ondan olmuş işte. Nasıl da ağlıyor yazık.
Kucağıma aldım, sakinleştirmeye çalıştım. Hiç susacak gibi değil. Ayağıma bir yastık aldım. Sallamaya başladım. Uzun
zamandır sallamıyordum oğlanı. Kocaman olmuş yahu. Bacakları iki kat oluyor artık sallanırken. Önceden karnıma
değmezdi. Hatta daha da önceden diz kapağıma anca gelirdi. Hatta daha da önceden ikisini bir alıp da sallardık ayağımıza.
“Ahmiiiiş,” dedim, “Ne kadar büyümüşsün sen. Önceden sen ağlayınca sakinleşmen için ayağıma alır sallardım. Şimdi
ayağıma sığmıyorsun.”
Biraz sakinleşir gibi oldu. “Ben küçükken sen beni hep ayağında mı sallardın?” dedi. Oo balık oltaya geldi, harika! “Evet,”
dedim, “Sana biraz küçüklüğünü anlatayım mı?”
Yaramaz çocuk dinlemekten sonra en çok sevdiği şey: Bebekliklerini dinlemek. Ağlamayı bıraktı, burnunu çekiyor sadece.
Anlatmaya başladım ben de. Kız da yanıma oturdu. Oğlan ayağımda.
Siz küçükken Ahmiş hep “Beni babam şallasın” derdi. Baban onu ayağına alırdı. Ben de Meleği sallardım. Sonra baban
uyuklamaya başlardı. Ahmiş de ayağından yuvarlanır pırrr diye kaçardı. Baban poposundan yakalardı. Tekrar ayağına yatırır
“Şimdi seni zebrande ediceeeem,” der hızlı hızlı sallardı. Sonra yine yavaşlardı. Yine uyuklamaya başlardı, yine Ahmiş pıırrrr
diye kaçardı.
Kaçma kısmında oğlan kahkahalara boğuluyor. “Yine anlat anne, yine anlat!”
Baban seni yakalardı. Battaniyeye sıkıca sarardı kaçma diye. Kafanı bile kapatırdı. Başlardı sallamaya. “Seni zebrande edicem!”
Sallardı, sallardı, sallardı…. Yine uyuklamaya başlardı. Biraz yavaşlayınca da sen pırrr diye kaçardın.
Kahkahalar kahkahalar.
“Peki ben ne yapardım, anne?” dedi kız.
Seni emzirirdim. Emmen bitince “Bay bay memmeee,” derdin.
Bay bay memme mi? Puhahaha! Kahkahalar kahkahalar.
Başka ne yapardım?
Şunu yapardın.
Başka başka?
Bunu yapardın.
Kahkahalar, kahkahalar…
Saatlerce bebekliklerinden konuştuk. Gece nasıl uyumazlardı, ne yaramazlıklar yaparlardı, biberondan içtiklerini nasıl
suratıma pıskırtırlardı, uyutmak için neler yapardık, neler oynardık…
Her hikâye sonunda kahkahalar, kahkahalar…
Onlar gülüştüler ama gözlerim doldu benim. Nasıl da büyüdüler yahu. O minik bebeklerin şimdi sabah kalkıp okula gittiğine
inanamıyorum. Gece saatlerce ayakta sallanan bebeklerin artık kendi yatakları olduğuna, uyumadan koro halinde Fatiha
okuyup uyuduklarına inanamıyorum. Gecenin bir yarısı, diken gibi saçlar, kıpkırmızı gözlerle mama hazırladığım
bebeklerin artık bırakın kendi kendilerine yemek yemeği, yemek hazırlarken bana yardım ettiklerine inanamıyorum.
Sokakta bir o tarafa bir bu tarafa koşup sırtımdan der döktüren bebeklerin aklı başında oyun oynadıklarına inanamıyorum.
O küçücük bebeklerin bu çocuklar olduğuna inanamıyorum.
Dakikaların bile geçmediği günlerle yılları devirdiğime inanamıyorum.
Ne ara geçti bunca zaman, ne ara büyüdü benim minnacık bebeklerim…
Vallahi de billahi de inanamıyorum!

KAYNAK
 

3 Aralık 2014 Çarşamba

AFACAN :)

Aralık 3 olmuş ya şu günler de ne çabuk geçer oldu.Yine her zaman ki gibi koşuşturmalar sürüp gidiyor.Tahir şu aralar çok afacan oldu, maşallah hiç yerinde durmuyor :) meraklı köfte her şeyi görmek,dokunmak istiyor en doğal hakkı olarak.Hafta sonu Isparta'ya kardeşimin yemin törenine gittik ailecek,küçük ama çok güzel,temiz,bakımlı,şehir.Şans bizden yanaydı hava güneşli gayet sıcaktı bizde bol bol gezdik... :)
Canım'mısın benim'misin herşeyim'misin sen... Tahir paşa bugün 15 aylık oldu,sağlıklı nice aylara inşallah...Bugün dünya engelliler  günü biz anneler çocuğumuz ölürse ne yaparız diye düşünürken,engellilerin anneleri ise ben ölürsem ona ne olur diye düşünüyor.Allah onlara ve ailelerine dayanma gücü versin....AMİN